Questo sito utilizza cookie tecnici, analytics e di terze parti.
Proseguendo nella navigazione accetti l'utilizzo dei cookie.

Preferenze cookies

Türkiye’de 2,100 yıllık Hellenistik Tapınak Bulundu

Türkiye’de 2,100 yıllık Hellenistik Tapınak Bulundu: Bir Güncelleme

(Lorenzo d’Alfonso ve Burak Yolacan, Niğde Kınık Höyük Kazı Başkanlığı)

Niğde Kınık Höyük’teki 8. yıl kazıları buluntular açısından zengin bir sezon olmaya devam ediyor. Kınık Höyük Kazı projesi, İtalya Pavia Üniversitesi Beşerî Bilimler Bölümü ile New York Üniversitesi Antik Dünya Araştırmaları Enstitüsü’nün (Institute for the Study of Ancient World) ortak bir projesi olup Dr. Lorenzo d’Alfonso başkanlığında yürütülmektedir. Kazı projesi, bu iki kurum dışında İtalya Dışişleri Bakanlığı fonları ve New York Metropolitan Müzesi kazı fonları tarafından ve Türk Traktör arazi sponsorluğu ile de desteklenmektedir.
2014-2016 yıllarında A sektörü, A1 açmasında, bir kutsal alanın 4 odası ortaya çıkarılmıştı, bu kutsal alan iki ana evrede kullanılmıştır; Geç Akhamenid ve Geç Hellenistik Dönem yaklaşık M.Ö. 500-50 arası). Alanın erken dönemine ait önemli buluntular arasında özellikle yırtıcı kuşları betimleyen zoomorfik kaplar bulunmaktadır. Geç Hellenistik Evre için ise önemli buluntular arasında sikke buluntuları ve diğer metaller yanında üç adet kadın figürini parçası da yer almaktadır. Bunlardan ikisi Kybele ve Aphrodite (Aphrodite figürini Tarsus’tan ithal edilmiş) olarak tanımlanmıştır, üçüncü figürin ise çok küçük olduğundan tanımlanamamıştır. Bu kutsal alandaki kazılar halen devam etmektedir. Kazı sezonu sonunda kutsal alanın üstü geçici bir çatı ile kapatılmış ve yapının hava koşullarından korunması sağlanmıştır.
Bu yılın önemli bir buluntusu ise bu kutsal alanın doğusunda yeni bir anıtsal kamu alanı ve ilgili buluntulardır. Yeni açılan E sektöründe yürütülen açmada Akhamenid ve Hellenistik sur duvarları yanında olasılıkla kentin kuzey kapısı da ortaya çıkmıştır. Bu kuzey kapı, kutsal-kentin anıtsal kamu alanına, bir meydana ulaşmaktadır. Sur duvarlarının hemen içinde taşlarla kaplı 110 metrekareden daha büyük bu alan, kutsal alanın doğusunda açık bir meydan olarak kullanılmıştır. Geç Hellenistik Döneme tarihlenen bu meydanın doğu kenarında zeminde hasara yol açmış yapı malzemelerinden oluşan bir
döküntü bulunmaktadır. Buradaki taş vb buluntunun arasında çeşitli seramik buluntular da ele geçmiştir. Bunların en önemlisi, en azından 13 farklı boğaya ait olmak üzere, boğaları tasvir eden seramik parçalardır. Bu parçaların restorasyon çalışmaları halen devam etmektedir ancak parçalarından boyutlarından anlaşıldığına göre iki esas boyut görülmektedir; yaklaşık 50 cm uzunluğunda (başları 15 cm boyutunda) heykelcikler ve 1 metreden daha uzun (başları 35 cm boyutunda) heykeller.
Buradaki diğer buluntular arasında bazı özel seramik kaplar üzerinde aplik olarak kullanılmış tanrı ve tanrıçalara, Athena ve Dionysos, ait kabartmalar ve kalıp yapımı bir parça üzerinde asma dalları arasında betimlenmiş, bir eşek üzerindeki Silenos figürüdür. Boğalar üzerindeki sunu yazıtları ve mermer mimari dekorasyon elemanları alandaki diğer buluntulardır. Bu buluntuların hepsinin, meydanın doğusunda bir yerde bulunması gereken, olasılıkla Dionysos’a adanmış, bir kutsal alandan bu meydana doğru bir yıkıntı olarak geldiğini düşünmekteyiz. Bu bölgede Hellenistik Döneme ait bir Dionysos kültü özellikle ilgi çekici bir durum çünkü bu kültün varlığı bu bölge için Neo-Hitit’in yerel, Üzüm Bağlarının Fırtına Tanrısı Tarhunzas’ın yeniden yorumlanması anlamına gelebilir. Tarhunzas, İvriz kabartması sayesinde bölgede tanınmaktadır. Bu hipotezi doğrulayabilmek için 2019 yılında bu meydanın doğu tarafında kazılar devam edecektir.
Şu ana kadar yapılan kazılardaki en heyecan verici buluntu kazının son haftasında ortaya çıkarılmıştır. Sur duvarlarının hemen yanında bir çukur içinde, pençelerinin altında bir yaban keçisini tutan bir kartal heykeli ortaya çıkarılmıştır. Yaklaşık 1,5 metre yüksekliğindeki heykel gerçek boyutlarından büyüktür. Bu heykele ait baş geçtiğimiz kazı sezonunda aynı alanda daha yüksek bir noktada ele geçmiştir. Hellenistik ve Roma Dönemi Anadolu’sunda yaygın bir şekilde güç sembolü olan kartala ait bu heykel bu hafta Niğde Arkeoloji Müzesinde restore edilecek ve umuyoruz ki yakında müzede vitrinde sergilenecektir.
Bu heykel buluntusunun ardından, 10 Ağustos günü kazımız Sayın Niğde Valisi, Niğde Üniversitesi Rektörü ve Rektör Yardımcısı, İl Kültür Müdürü, Müze Müdürü, Bor Kaymakamı tarafından ziyaret edilmiştir. Kendilerine kazı alanı gezdirilmiş ve çalışmalar hakkında bilgi verildikten sonra kazıevindeki buluntular da gösterilmiştir.
Diğer sektörlerdeki kazılar da beklenmedik sonuçlar vermeye devam etmektedir, D2 sektörü kazıları Kınık Höyüğün Aşağı Kent yerleşimi ve stratigrafisini anlayabilmek çeşitli kazı ve sondajlar ile devam etmektedir. Bu yıl, kazıların başlamasından beri ilk defa Erken ve Orta Demir Çağı tabakalarına ulaşılmıştır; bu durum bize Kınık Höyüğün Aşağı kentinde erken 1. binyıldan itibaren büyük bir yerleşim olduğunu göstermektedir. Erken 1. Bin yılda Orta Anadolu’daki diğer yerleşimlerde, sur duvarı ile çevrilmiş yukarı şehir ve sur dışı aşağı şehre ait açık arkeolojik kanıtlar bulunmamaktadır.
Daha da şaşırtıcı olan bir buluntu geçen hafta ele geçmiş olan, çark yapımı, kırmızı astarlı, omurgalı, yakalı ve sağlam olarak bulunmuş testiciktir. Bu testicik, tarihsel olarak Asur Kolonileri Dönemi olarak da adlandırılan, Orta Bronz Dönemine tarihlenmektedir. Bu buluntunun yanında ikincil kontekslerde ele geçmiş olan çeşitli metal kaplara ait buluntular Kınık Höyük Aşağı Kentin Orta Bronz Dönemi yanında aynı zamanda Erken Bronz II-III Döneminde de (Milattan önce 3. bin ortası) yerleşmeye sahip olduğunu göstermektedir. 2008 yılında yapılan yüzey araştırmasında Erken Bronz Dönemine ait seramik parçaları zaten ele geçmişti ancak bu döneme ait buluntular ilk defa bir kazıda bulunmaktadır. Kınık Höyüğün kuzey-güney yönünde uzanan kervan yolları üzerindeki önemli konumu ve yakındaki Bolkar Dağı (Taurus)’da yapılan madencilik faaliyetleri ile ilişkisi göz önüne alındığında Kınık Höyüğün Milattan Önce 3. ve 2. binyıllarda Aşağı Kenti ile birlikte büyük bir yerleşim olarak ele alınması, bölge için Kınık Höyüğün önemini daha da arttırmakta ve ileriki yıllardaki kazılar için yeni stratejiler de gerektirmektedir.

lorenzo.dalfonso@nyu.edu

byolacan@deu.edu.tr